top of page
Resim1.jpg

ACI ÇİKOLATA

  • Yazarın fotoğrafı: OLCAY SOYKAN
    OLCAY SOYKAN
  • 5 Nis
  • 2 dakikada okunur

Neredeyse gece yarısı olacaktı. Üç adım fazla atmaya üşenip köşedeki lambayı yakmadı. Çok büyük olmayan televizyondan yansıyan ışıklar salona tuhaf bir gece kulübü havası veriyordu. Elindeki hazineyle birlikte kendini ekranın karşısındaki ikili koltuğa bıraktı. Bir haftadır bu anı bekliyordu. Üzerinde kırmızı biber resmi ve çiçekler olan çikolata paketini yavaş hareketlerle ve özenle açtı. Kaç parçaya bölebileceğini ve paketi kaç gün dayandırabileceğini hesapladı aklından. Her akşam iki parça yemek için kendine izin verdikten sonra dikkatle kırdığı ilk parçayı önce uzun uzun kokladı. Burnundan ciğerlerine süzülen kakao nasıl da güzel saklıyordu acı biberi.

 

Yurt dışına giden tüm tanıdıklarından kendisine acı çikolata getirmelerini rica ederdi. Yıllardır değişmeyen bir istekti bu. O seksi tatla tanışalı on dört on beş yıl olmuştu herhalde. İlk acı çikolatasını babası getirmişti. Bibi diye çağırdığı babaannesinin yaptığı bir kaç yemek dışında her şeyi reddettiği, sütlü dışındaki tüm çikolata türlerine katır inadıyla yaklaştığı yaşlardaydı. Baharatın her türünden nefret eder, hele kırmızı biberi tabağının yakınına yanaştırmazdı. “Senin yüzünden bizi Hatay’dan sürecekler” derdi Bibi.

 

Bir gün, adını hatırlamadığı bir Avrupa ülkesinden dönen babası “sana bir sürprizim var ama gözlerini kapatıp ben söyleyene kadar açmayacaksın” demişti. O kadar özlemişti ki babasını, hiç itiraz etmeden kabul etmişti. “Kapat bakalım gözlerini” diye fısıldamıştı babası. Açılan paketin hışırtısını takip eden ve içini mutlulukla dolduran kakao kokusundan sürprizin ne olduğunu anlamış, babasının söylemesine gerek kalmadan ağzını açıp beklemeye başlamıştı. Çikolata yemek küçük yaşlarından beri bir ritüeldi onun için. Gözlerini kapatır, damağıyla dili arasında sıkışan çikolatanın erime süresini uzatabildiği kadar uzatırdı. Süt ve şekerle dans eden kakaonun dilinin iki yanından aşağı, oradan da boğazına kaymasına, en son kalan parçayı ağzının içinde döndüre döndüre sömürmeye bayılırdı.

 

Babasının ağzına yavaşça bıraktığı çikolatayı her zaman yaptığı gibi üst damağına yapıştırmıştı. Şeker yerine kahve telvesi kıvamında bir zift gülümsemesini dondurmuştu. Bibi’nin yaktığı keklere benzetmişti ilk anda. Kakao tadı çok uzaklardan geliyordu. Şeker ve süte ulaşmak için dilinin ucuyla damağına yapışan çikolata parçasını yerinden hareket ettirmeye çalışmış, aynı dilin aynı ucunu artık hissetmediğini fark ettiğinde yanakları da kızarmaya başlamıştı. Manasız sesler çıkararak ağzını açtığında boğazından yukarı yükselen serin hava kulaklarından dışarı püskürmüştü. Pencereye hoh dese buz keseceğine yemin edebilirdi. Sanki çikolata yemiyor, bir avuç acı mentollü sakız çiğniyordu. Babasının muzip bakışları gururunu incittiği için susmayı tercih etmiş, canını yakan ve onu derin nefesler almaya zorlayan o tarifsiz biber tadının midesine inmesini beklemişti. Dakikalar gibi gelen saniyelerin sonundaki en büyük sürpriz, tarif etmeyi bugün bile başaramadığı karanlık bir kakao tadıydı. Gözlerine yaşların hücum etmesine neden olan acı biberin geride kalan küllü gölgesi ise hazların en büyüğüydü.

 

Acı çikolata ile aşkı böyle başlamıştı işte.

Comments


bottom of page